Cuma, Haziran 02, 2006

 

nerde o eski baharlar

tamam "nisan mayıs ayları gevşer gönül yayları" diye atasözleri üretmiş bir toplumun mikrobuyum, ama bu kadar da gevşenmez ki canım. şuraya bak iki aydır bi selam, iki çift laf yok. hani buraya yazmasam da vatana millete hayırlı olabilecek işler peşinde koşsam gam yemem. iki ay boyunca yok motorla gezeyim, yok bara gideyim, aman deniz eksik kalmasın... bi de utanmadan kendi tembelliğime kılıf, baharı suçluyorum. yaz geldi bakalım o zaman ne bahane bulacağım. tamam geziyorsun tozuyorsun da hiç mi bilgisayarın başına geçmiyorsun be adam? oturuyorum ama o zaman da yok bakayım ekşisözlükte ne yazmışlar, komik siteler var mı, torrent ne işmiş, aha bu filmi indireyim, aaa rise of nations buldum epeydir oynamamıştım deyip blogun adının hakkını verecek bir rutinlikte devam ettik. ha bu arada indirdiğim oyun da almancaymış, neyse bi faydası oldu iki kelime almanca öğrendim, sieg zafer, zurück iptal demekmiş.

herneyse gündem de tepetaklak giderken yetişip de bir şey yazamazdım zaten. iki ay sonunda aklımda bir tek karaoğlanın -hala devam eden- kritik durumu kaldı. "hayatımızda bir yere sahip olup da, bunu kaybedince -ya da kaybetme olasılığı belirince- anlamamız bir doğa kanunu mu, yoksa yabancılaşmanın getirdiği bir sonuç mu" sorusunu ortaya atıp, benim bildiğim tek şiirini yazarak bu güzel insan-şair-politikacıya omuz veriyorum.

takalar geçiyor allı yeşilli
takalar geçiyor dümenleri lazlı
takalar geçiyor en nazlı
yelkenlilerden de güzel

güvenli sularda işsiz dönenen
gezi yelkenlilerinden çok duyarak denizi
takalar geçiyor enginlere
yamalı göğsünü gere gere

takalar geçiyor yükle yürekle
takalar geçiyor emekle dolu
günlük güneşlik kıyılardan kopmuş
denizlerde anadolu

kıyılar kadın olmuş
açılır gider erkeği
takalar takalar
toprağın denizde çarpan yüreği

...
madem çok bekledik biraz uzun yazalım; mayısın 22 si ya da 23 ünde şöyle bir siteye denk geldim:
http://www.savelivesinmay.com
hazirana girdik hala bir numara yok. o kadar da bulgur, makarna, konserve stoklamışdık, hepsi kurtlanır şimdi. aynı adamlar iki ay sonra başka bir senaryoyla gene çıksalar gene inananlar çıkar sanırım. felaket tellallığı her zaman en gözde mesleklerden biri olmuştur nedense. ya da insanlar sıradan, doğal, olabilme ihtimali yüksek şeylere değil de, felaketlere, mucizelere, imkansızlara inanmayı daha çok seviyor. ne diyim allah müstehakınızı versin.

Comments:
Eh dost, böyle yılda bir giriş yapacaksan günlüğüne "yıllık" da diyebiliriz, değil mi?
 
Yorum Gönder



<< Home

This page is powered by Blogger. Isn't yours?