Cumartesi, Nisan 28, 2007

 

dünyadan çok uzaklaştık, göstergeler çalışmıyor

sadece yazmış olmak için yazacağım. maksat bir alışkanlık oluşturup daha sık yazmayı becerebilmek.

başlıktaki replik meşhur "dünyayı kurtaran adam"(bundan sonra dka olarak adlandırılacak) filminden. seksenli yıllarda eski, büyük sinema salonunda, koca perdeden ama çocuk gözlerimle izlemiştim.


o yıllarda sinema filmleri şimdiki gibi yüzlerce kopya olmaz, anadoluya, büyükşehirlerden çok sonra ulaşır, istanbulda kışın olan sinema sezonu, samsunda yazın yaşanırdı. bu sebepten kimi filmler yıpranır, görüntü kalitesi vb. bozulurdu. bazen ses senkron tutmaz, bazen hiç duyulmazdı. karikatürlere bile hala konu olan "hoop makinist ses" deyimi de o günlerden kalmadır.(film oynatanlara da makinist deniyordu, trenci amcalar gibi, hala öyle mi bilmiyorum.) kimi filmlerde ise filmin yeniden montajlanmış halini izler gibi olurduk. bir sahne bitmeden öbürü başlar, arada olanları hayalgücümüz ve dramatoloji yeteneğimizle doldururduk. belki de filmden değil de, kullanılan ekipmanın eskiliğindendir.


o çocuk halimizle bile starwarstan,galaktikadan aparılmış sahneleri, mısır piramitlerini, peri bacalarını ve bütün bu karmaşanın içinde cüneyt arkın'ın uçmaları, konmaları bize komik gelmişti gelmesine de, ben filmin kurgusundaki atlamaları, yukarıda anlattığım sebeplerden sanıyordum. ta ki geçen yıl, vcd sini bulup yeniden seyredene kadar. meğer filmin orijinali öyleymiş. sanki tam bir film değil de, 12 bölümlük bir dizinin fragmanını izlemişiz.

(komplo teorisi tadında ara not : tek kanallı televizyon tarihinin olmazsa olmazlarından biri de uzay filmleriydi. belki de cüneyt abi , çetininanç ve kunt tulgar, böylesi bir televizyon dizisi projesinin peşindeydiler de, bu filmi yabancı benzerlerinde olduğu gibi bir ön çalışma olarak hazırladılar, ama sonra n'olduysa oldu, dizi çekilemedi. zaten o dönemden sonra televizyonlarda, çok kalabalık kitleleri etkileyen uzay dizisi de kalmadı. hatta bir kaç yıl öncesindeki dizi patlamasına kadar, ekranları "spor - magazin - yarışma - eğlence - haber - tartışma - reality birbiriyle karışmış ve bir zaman biri, bir zaman diğeri ileri çıkacak şekilde kaplamışlardı. )

peki ne oldu da "dka" çevrildiği yıldan bile sonra doğan çocukların gündemine girip bir fenomen halini aldı, önce mizah dergilerinin birinde "dka" nın amerikanın bir sinema enstitüsünde "en absürt film" ödülü aldığı haberi geldi, fakat bu sınırlı bir kitleye ulaşabilmişti. sonra ise internet çağı başladı. tıpkı benim 92-93 yıllarında, kayıttan kayıta çoğaltılmış şekilde dolaşan bir kasetten dinlediğim "laz imam" ya da "ofli hoca" ses kayıtlarının, internet aracılığıyla milyonlarla buluşması gibi, "dka" da kendi zamanını aşıp, kült haline geldi.

uykusu gelmiş tadında son söz : aabi bu internet süpper bişe yeaaa. bak koskoca bir kuşak "dka"ı bilemeyecekti. malierbil süpper filmler serisine "dka"ın oğlunu ekleyemeyecekti. millet türkler uzayda konulu mailleri birbirine kutsal metinler gibi forwardlayamayacaktı.
internetim benim, bebeğim... iyi ki varsın hayatımda...

tabii şimdi o kadar bahsettikten sonra filmden sesler, görüntüler,filmle ilgili yorum, her türlü geyik için link de vermek lazım. işte hiç bir yerde bulamayacağınız linkler. iyi sabahlar...


http://www.google.com.tr/search?hl=tr&gbv=2&q=d%C3%BCnyay%C4%B1+kurtaran+adam&btnG=Ara&meta=lr%3Dlang_tr




Cuma, Nisan 20, 2007

 

senede bir gün

zannederim artık bu blog senede bir güncellenecek. neyse tekrar haziran gelmeden iki satır yazdık. bahar canlandıracak mı bakalım blogu.
olur olur, niye olmasın? papatya dediğinin ismi ne, cismi ne ki; her sene yokolma varolma oyununu tekrar edebiliyor? papatya neyse, kırmızısı gözümüzü alan, ama kopardıktan sonra koklamak için burnuna götürene kadarki kısacık sürede yaprakları dolapta beklemiş salata kıvamına dönen gelincik çiçeğine ne demeli? küresel ısınma dedikleri ayıları uyutmamayı başadı ama benim üzerimde pek etkili değil anlaşılan. bi de bir ağustos böceği türü vardı, 14 sene mi, 7 sene mi larvalık yapıyor. neyse daha uzatırsak "national geographic" (lan doğru mu yazdım?) kanalı gibi olacak.

benim şimdilik aylarla ölçülüyor yazmadığım süre. önce haftalara sonra günlere düşürmek lazımdır...

This page is powered by Blogger. Isn't yours?